Acizliğimizin had safhasında yaşadığımız şu günlerde biz yeniden insan olduğumuzu ve bizim asıl sahibimizin Allah olduğunu hatırlamamız için güzel bir fırsat. Başımıza gelen musibetlerden bir ders çıkarabilmek için ele geçmez bir imkan. Zor günlerden geçiyoruz. Evimize hapsolmuş durumda kendimize meşgaleler aramaktayız. Oysa nasılda gülüp eğleniyorduk. Dünyanın dört bir yanında din kardeşlerimize yapılan zulümler, Müslümanlara yapılan işkenceler… günlük hayatımızda her şey yolundaydı öyle değil mi? Evet biraz bunalmıştık, biraz sıkılmıştık bir değişiklik olsun hayatımızda diyorduk. Monoton bir akış çerçevesinde, ömrümüzü geçirip duruyorduk. Sabah gazetemizin manşetine göre günlük moral, öğlen yemeği menüsüne göre gülücükler, akşam kahvemizin köpüğüne göre müzik…
Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın vaadi haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın… (Mümin-39)
Al sana! İşte değişiklik!
Artık monotonluktan sıyrılarak olağanüstü davranma vakti. Nereden, nasıl ve ne şekilde geldiği belli olmayan bir virüs karşısında insanlık çaresiz. Arka ve ön planları hakkında yapılan yorumlar, bakış açıları genişliğinde düşünceler ve fikir alemi. Fakat bir de manevi boyut…
Biz işin her zaman hazır olmamız gerektiği tarafından bakacağız. Hayatta tek mutlak gerçek, herkesin bir an başından geçeceği olay, Ölüm. Biz kendimizi bu olaya hazırlayabildiğimiz kadar mesut, hazırlayamadığımız kadar korkuluyuz. Ölüm, mutlak kavuşmaların en hayırlısıdır. Fakat biz nereye ve kime kavuşacağız. Biz dünya hayatına dalıp gitmiştik. Uyanıyor, yiyor, içiyor, yaşıyor, geziyor ve uyuyorduk. “Ölmeden önce ölünüz” Hadis-i Şerifindeki hakikati anlayamamış ve İnsan olduğumuzu unutmuştuk. Bir musibetin bin nasihattan iyi geldiğini yeni yeni anlıyoruz, yahut anlamaya çalışıyoruz.
Kayıtsız kalamam çekiyor karanlık,
Kelimelerin kifayetsizliğindeyim.
Okyanus kıyısına vuran insanlık,
Bir düzensizlik üstüne kurulan düzendeyim…
Kaygan zeminde ilerleyişimiz bize ölüm gelinceye kadar devam edecektir. Kaygan zemin ki dünya hayatıdır. Dünya, şeytan ve nefisle savaş verdikçe kaygan zeminde ilerliyoruz demektir. Kayıp gitmemek bu savaşı kazanabilmekte. Bu savaşı kazanmak Allah’a kul olabilmekte. Allah’a kul olabilmek ise insan olduğunu bilmekte. İnsan olduğumuzu bilmeliyiz. İnsan olduğumuzu hatırlamamız için başımıza illaki bir kötülük, musibet, felaket gelmesini beklememek gerekir. İnsan olduğumuzu hatırlamak için her an kulluk vazifelerimizi yerine getirmeli ve gurbet hayatı yaşadığımızı aklımızdan çıkarmamalıyız. Eski günahlara tövbe, yapılacak salih amellere ise niyet ederek Bismillah demeli ve dem bu demdir diyerek başlamalıyız. Geçen saniye, dakika ve saatlerin ömrümüzden gittiğini bilmeli ve illaki hastalıktan değil; herhangi bir olay, sebep neticesinde gelecek olan mutlak son yani ecele kendimizi hazırlamalıyız. Başımızdaki musibeti kendi lehimize çevirecek olan davranış bu zamanda evden çıkmadan ilmi, fikri, kalbi, manevi donanımı elde edebilmektir. Toplumumuz Allah’ın izniyle bu musibetten kurtulacak ve güzel günlere kavuşacaktır. İşte o güne kendimizi hazırlamalı, her türlü birikimi şimdiden yapmalı ve meydan yerine çıkacağımız günü kollamalıyız. Salgın hastalık zamanları evimizde olarak bu davranışları sergilemek kendi lehimize olduğu gibi çevremiz içinde faydalıdır. Allah bizleri bu musibetten kurtarsın. Görünür görünmez her türlü hastalıktan korusun. Başta ülkemiz olmak üzere, tüm İslam alemine birlik, dirlik, sağlık, sıhhat nasip etsin.
Göz kırp hayasızlık alemine,
Çek kendini tecride,
Sızlayan bir yürek ile,
Kalpten de her an, Allah…
Mustafa ADANUR
Yorumlar
Yorum Gönder