Ülkemizde ve dünyamızda yaşanan salgın hastalıkları, aslında tarihin içinde yaşanan
kronikleşmiş vakaların sonucudur. Bu salgın hastalıkları her çıktığı dönemde genellikle
uluslararası bir boyut kazanmış ve insan topluluğuna kalıcı hasarlar bırakmıştır. Tarih
boyunca da toplumların en büyük korkularından biri şüphesiz ki kitlesel ölümlere sebep olan
salgın hastalıkları en başı çekmektedir. Salgın hastalıklarında olumsuz yaşam koşulları,
yoksulluk, tedavi yöntemlerinin yetersiz kalması gibi hususlar yüksek can kayıplarının en
büyük sebepleridir. Dünya’ da salgın hastalıkların başında da veba salgını gelmektedir. Veba
kelimesi bazen tâun ile eş anlamlı kullanılmış, bazen ise vebanın daha geniş bir anlamı olduğu,
her tâun bir veba sayılırken her vebanın tâun olmadığı ifade edilmiştir. Tâunu vebanın bir
türü kabul eden İbn Kayyim el-Cevziyye’ye göre her tâun vebadır, ancak her veba tâun
değildir.
Batı dünyasında Kara ölüm de denen ve büyük salgına yol açan vebanın Dımaşk’ta
(Şam) görüldüğü ilk kişide zuhur etme şekli kaynaklarda şöyle yer almaktadır. Bu şahsın
kulağının arkasında sivilce şeklinde bir yara çıkmış ve sonra da koltuk altında bir çıban
çıkmıştı. Yaraların belirmesinden bir müddet sonra kan kusmanın başladığı, kan kusmaya
başlayan bir kişinin yaklaşık 50 saat daha yaşadıktan sonra öldüğü anlaşılmaktadır.
Salgınların bir şehirden başka bir şehre ulaşmasında veya bir yerde yayılmasında gerek veba
virüsünü taşıyan canlılardan gerekse ölülerden etrafa yayılan mikropların hava yoluyla
yayılmasının etkisi olmuştur. Özellikle de rüzgârlı havalar bu etkiyi daha da artırmıştır. (İbn
Kesîr, 1988: XIII/236) Veba salgını için peygamber efendimiz söyle buyurmuştur:
Diğer yapılan tedbirler ise devlet yöneticileri tarafından koyulan yasaklardır. Bu
yasaklar o dönemin şartlarına göre alınmıştır; içki satan yerlerin kapatılması, kadınlara sokağa
çıkma yasağı, fuhşun kat’i suretle yasaklanması gibi önlemler alınmıştır. Bunların yanı sıra
cenaze defin işlemlerinde de tedbirler alınmıştır. İslam dinine göre ölmüş olan kişinin
yıkanması, kefenlenmesi, cenaze namazının kılınmasının ardından da defnedilmesi şeklinde
gerçekleştirilmektedir. Ancak salgın hastalık yüzünden ölenlerin cenaze namazları da hayatta
olan insanlar üzerinde oluşabilecek olumsuz etkiler sebebiyle ölülerin yıkanmadan,
kefenlenmeden, duruma göre ayrı ayrı değil de büyük bir çukura toplu olarak defnedildikleri
vakidir.
kronikleşmiş vakaların sonucudur. Bu salgın hastalıkları her çıktığı dönemde genellikle
uluslararası bir boyut kazanmış ve insan topluluğuna kalıcı hasarlar bırakmıştır. Tarih
boyunca da toplumların en büyük korkularından biri şüphesiz ki kitlesel ölümlere sebep olan
salgın hastalıkları en başı çekmektedir. Salgın hastalıklarında olumsuz yaşam koşulları,
yoksulluk, tedavi yöntemlerinin yetersiz kalması gibi hususlar yüksek can kayıplarının en
büyük sebepleridir. Dünya’ da salgın hastalıkların başında da veba salgını gelmektedir. Veba
kelimesi bazen tâun ile eş anlamlı kullanılmış, bazen ise vebanın daha geniş bir anlamı olduğu,
her tâun bir veba sayılırken her vebanın tâun olmadığı ifade edilmiştir. Tâunu vebanın bir
türü kabul eden İbn Kayyim el-Cevziyye’ye göre her tâun vebadır, ancak her veba tâun
değildir.
Batı dünyasında Kara ölüm de denen ve büyük salgına yol açan vebanın Dımaşk’ta
(Şam) görüldüğü ilk kişide zuhur etme şekli kaynaklarda şöyle yer almaktadır. Bu şahsın
kulağının arkasında sivilce şeklinde bir yara çıkmış ve sonra da koltuk altında bir çıban
çıkmıştı. Yaraların belirmesinden bir müddet sonra kan kusmanın başladığı, kan kusmaya
başlayan bir kişinin yaklaşık 50 saat daha yaşadıktan sonra öldüğü anlaşılmaktadır.
Salgınların bir şehirden başka bir şehre ulaşmasında veya bir yerde yayılmasında gerek veba
virüsünü taşıyan canlılardan gerekse ölülerden etrafa yayılan mikropların hava yoluyla
yayılmasının etkisi olmuştur. Özellikle de rüzgârlı havalar bu etkiyi daha da artırmıştır. (İbn
Kesîr, 1988: XIII/236) Veba salgını için peygamber efendimiz söyle buyurmuştur:
“Hz. Peygamber (s.a.s.), bu hastalığın önceki kavimlerden bazılarına ceza olarak
gönderilen bir hastalık olduğunu belirtmiş, bir yerde veba olduğu haberini alanların
oraya gitmemelerini, bulunduğu yerde hastalık olduğu takdirde de oradan
ayrılmamalarını söylemiştir.”
Hicret’in 18. yılında (m. 639) yaşanan Amvâs salgının da ise pek çok Müslüman
hayatını kaybetmiştir. Amvâs vebası adını, ilk defa görüldüğü yer olan Kudüs’ün 33 km
kuzeybatısındaki Amvâs’tan alır. Hz. Peygamber’in (s.a.v) amcasının oğlu el-Fadl b. el-Abbas’
da bu salgında hayatını kaybedenler arasındaydı ve aynı zamanda Şam valisi- Yezîd b. Ebû
Süfyân da vebada ölen 25 bin Müslümandan biridir. Hz. Ömer (r.a) hastalığın etkili olduğu
günlerde de Şam bölgesine seyahate çıkmış bulunmaktaydı. Yolda ordu kumandanı olarak
gelen Ebu Ubeyde b. Cerrah karşıladı ve Şam’ da veba hastalığının çıktığını söyledi. Bunun
üzerine Hz. Ömer (r.a) beraberindeki Müslümanlarla bir toplantı gerçekleştirdi.
“Ebû Ubeyde b. Cerrah, Hz. Ömer’ e: “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” demiş. Hz. Ömer
ise “Allah’ın kaderinden yine O’nun kaderine sığındığını söylemiştir.””
ise “Allah’ın kaderinden yine O’nun kaderine sığındığını söylemiştir.””
Dünya’ da yaşanan salgın hastalıklarla ilgili kısa bir kronolojik geçmişine bakacak
olursak fazlaca salgın hastalık yaşanmıştır. Bunlardan önemli olarak görülenden ve tarihe
uygun bir sıralamayla gidecek olursak; ilk önce MS 165-180 yılları arasında Roma
İmparatorluğu'nda yaşanmış olan ve doğu seferlerinden dönen askerler tarafından getirilmiş
salgın bir hastalık olan Antoninus vebası 5 milyon kişinin ölümüne neden olmuş olarak bilinen
ilk büyük veba salgınlarından biridir. İlkçağ’ da yaşanan en büyük salgın hastalığı 541 yılında
Justinyen Vebası olarak bilinen salgın hastalığı ilk önce Avrupa kıtasından çıkmış daha sonra
Mısır, Suriye ve Anadolu’ ya ulaşmıştır. Ölü sayısı tam olarak bilinmese de dünya nüfusunun
%40’nın can kaybından bahsedilmektedir. Orta çağ dünyasında ise 1346-1353 yılları arasında
meydana gelen Kara Veba salgınının 75 ila 200 milyon arasında insanı öldürdüğü
düşünülüyor. Tam sayıları bilmek mümkün olmasa da özellikle Avrupa nüfusunun bu
yıllarda yüzde 30 ila yüzde 60 oranında azaldığı belirtilmektedir. Daha sonraki dönemlerde
de Kolera, Su çiçeği, Sıtma gibi salgın hastalıklar süre gelmiştir. Ancak diğerleri kadar ölümcül
oranları yüksek olmamıştır. 1914-1918 yılları arasında Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Tifüs
Salgını etkili olmuş ve bitler yüzünden ortaya çıktığı bilinen salgın, Avrupa ve Asya'da 25
milyon kişi hastalandı ve özellikle Sovyetler Birliği ülkelerinde 3 milyona yakın insan hayatını
kaybetti. 20 yy. itibariyle yeni bir salgın hastalıkta Kuzey Afrika’ da görülmüş ve bu salgına
HIV (AIDS) virüsü denilmiştir. İlk olarak 1960 yılında Kongo’ da ortaya çıkan bu salgın
günümüze kadar devam etmektedir ve yaklaşık şimdiye kadar 30 milyon insanın hayatını
kaybetmesine neden olmuştur.
Tarihimizde bu salgın hastalıklarından kurtulmak için birtakım uygulamalar hayata
geçirilmiştir. Kısaca bunlara da değinecek olursak camilerde kur’an-ı kerim okumaları, duâlar
edilmesi ve geceleri zikirle geçirmeleri, insanların manevi gücünü arttırmasında önemli rol
oynamıştır. Nitekim kaynaklarda buna dair kayıtlar mevcuttur.
olursak fazlaca salgın hastalık yaşanmıştır. Bunlardan önemli olarak görülenden ve tarihe
uygun bir sıralamayla gidecek olursak; ilk önce MS 165-180 yılları arasında Roma
İmparatorluğu'nda yaşanmış olan ve doğu seferlerinden dönen askerler tarafından getirilmiş
salgın bir hastalık olan Antoninus vebası 5 milyon kişinin ölümüne neden olmuş olarak bilinen
ilk büyük veba salgınlarından biridir. İlkçağ’ da yaşanan en büyük salgın hastalığı 541 yılında
Justinyen Vebası olarak bilinen salgın hastalığı ilk önce Avrupa kıtasından çıkmış daha sonra
Mısır, Suriye ve Anadolu’ ya ulaşmıştır. Ölü sayısı tam olarak bilinmese de dünya nüfusunun
%40’nın can kaybından bahsedilmektedir. Orta çağ dünyasında ise 1346-1353 yılları arasında
meydana gelen Kara Veba salgınının 75 ila 200 milyon arasında insanı öldürdüğü
düşünülüyor. Tam sayıları bilmek mümkün olmasa da özellikle Avrupa nüfusunun bu
yıllarda yüzde 30 ila yüzde 60 oranında azaldığı belirtilmektedir. Daha sonraki dönemlerde
de Kolera, Su çiçeği, Sıtma gibi salgın hastalıklar süre gelmiştir. Ancak diğerleri kadar ölümcül
oranları yüksek olmamıştır. 1914-1918 yılları arasında Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Tifüs
Salgını etkili olmuş ve bitler yüzünden ortaya çıktığı bilinen salgın, Avrupa ve Asya'da 25
milyon kişi hastalandı ve özellikle Sovyetler Birliği ülkelerinde 3 milyona yakın insan hayatını
kaybetti. 20 yy. itibariyle yeni bir salgın hastalıkta Kuzey Afrika’ da görülmüş ve bu salgına
HIV (AIDS) virüsü denilmiştir. İlk olarak 1960 yılında Kongo’ da ortaya çıkan bu salgın
günümüze kadar devam etmektedir ve yaklaşık şimdiye kadar 30 milyon insanın hayatını
kaybetmesine neden olmuştur.
Tarihimizde bu salgın hastalıklarından kurtulmak için birtakım uygulamalar hayata
geçirilmiştir. Kısaca bunlara da değinecek olursak camilerde kur’an-ı kerim okumaları, duâlar
edilmesi ve geceleri zikirle geçirmeleri, insanların manevi gücünü arttırmasında önemli rol
oynamıştır. Nitekim kaynaklarda buna dair kayıtlar mevcuttur.
“Rivayete göre bir adam rüyasında Hz. Peygamber’i (s.a.s.) görüp ona başlarındaki
musibetten şikâyette bulununca Hz. Peygamber (s.a.s.) de ona Nuh Sûresi’ni 3363 defa
okumalarını tavsiye etmişti. Bunun üzerine Dımaşk halkı Emevî Camii’nde toplanmış,
aralarında taksim ederek belirtilen sayıda Nuh Sûresi’ni okumuşlardı. (İbn Kesîr, 1988: XIV/261)
Makrîzî’nin anlattığına göre bu işlem diğer mescidlerde de gerçekleşmiş ve bu esnada yedi gün
boyunca fakirler için koyunlar, inekler kurban edilmiş, bu dualar neticesinde veba, yavaş yavaş
azalma göstermiştir. “
azalma göstermiştir. “
yasaklar o dönemin şartlarına göre alınmıştır; içki satan yerlerin kapatılması, kadınlara sokağa
çıkma yasağı, fuhşun kat’i suretle yasaklanması gibi önlemler alınmıştır. Bunların yanı sıra
cenaze defin işlemlerinde de tedbirler alınmıştır. İslam dinine göre ölmüş olan kişinin
yıkanması, kefenlenmesi, cenaze namazının kılınmasının ardından da defnedilmesi şeklinde
gerçekleştirilmektedir. Ancak salgın hastalık yüzünden ölenlerin cenaze namazları da hayatta
olan insanlar üzerinde oluşabilecek olumsuz etkiler sebebiyle ölülerin yıkanmadan,
kefenlenmeden, duruma göre ayrı ayrı değil de büyük bir çukura toplu olarak defnedildikleri
vakidir.
Bu salgın hastalıklarını daha yakından bilmemiz için tarih bilincine sahip olmamız ve
bu gibi yaşanabilecek olaylara vâkıf olmamız elzemdir. Keşke günümüzde etkisine maruz
kaldığımız Koronavirüs (Covid-19) salgınına karşı da televizyon programlarına bilim
adamlarının yanına, salgın hastalıklarla ilgili araştırma yapan tarihçilerimizde çıkarılarak,
tarih içerisinde buna benzer yaşanmış olan salgın hastalıkların olduğunu, bu duruma karşı
alınan önlemlerin ve yapılan hataların önemini vurgulayan kişilerinde olmasını umut
ederdim.
bu gibi yaşanabilecek olaylara vâkıf olmamız elzemdir. Keşke günümüzde etkisine maruz
kaldığımız Koronavirüs (Covid-19) salgınına karşı da televizyon programlarına bilim
adamlarının yanına, salgın hastalıklarla ilgili araştırma yapan tarihçilerimizde çıkarılarak,
tarih içerisinde buna benzer yaşanmış olan salgın hastalıkların olduğunu, bu duruma karşı
alınan önlemlerin ve yapılan hataların önemini vurgulayan kişilerinde olmasını umut
ederdim.
KAYNAKÇANükhet Varlık, “Tâun”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2011, Cilt 40, s.175-177.
Adnan Demircan, “Amvâs Vebası nasıl aşıldı?”, Derin Tarih, Mart 2020, Sayı 96.
Esra Atmaca, “XIII-XV. Yüzyıllar Arasında Suriye Bölgesinde Veba Salgınları”, International Journal of Science Culture and Sport,
July 2015, s. 525-534.
Adnan Demircan, “Amvâs Vebası nasıl aşıldı?”, Derin Tarih, Mart 2020, Sayı 96.
Esra Atmaca, “XIII-XV. Yüzyıllar Arasında Suriye Bölgesinde Veba Salgınları”, International Journal of Science Culture and Sport,
July 2015, s. 525-534.
Emre KOLBAŞI
Yorumlar
Yorum Gönder