Doğan Atlı Yazdı - Bir Şehir ve Bir Medeniyet Tasavvuru

İnsanlar farklı farklı kimliklere sahiptirler.Bir insanda dini inanç,etnik aidiyet,cinsiyet,yaş grubu,siyasi görüş,meslek grubu gibi farklı farklı kimlikler mevcuttur.Ve insanların yaşam tarzlarını,düşünce dünyalarını,istikbale dair amaçlarını bu kimlikler büyük ölçüde etkiler.
Şehirlerimiz bu farklı farklı kimliklere sahip insanların iç içe yaşadığı yerlerdir ve eğer şehirlerde bir ruh bütünü oluşursa orada şehir yaşayan canlı bir organizma özelliği kazanır,bir kültür ve medeniyet inşa edilebilir,şehirlerimiz bir ruha sahip olur.
Bunun için şehirlerimizi beton yığına haline getirmek,sadece üstyapı,altyapı gibi sorunlara eğilmek ve bu sorunlara getirilen çözümlerin estetikten yoksun,şehrin dokusuna,ruhuna aykırı olması hem o şehrin insanlarına hem şehrin ruhuna,kültürüne ve medeniyet birikimine büyük bir ihanet olur.
Bu medeniyet ihanetinin sonucunda insanlar tektipleşirler,kapitalizmin kölesi olurlar,fakirlik,işsizlik,anlayışsızlık hızla artar.
Genç nesiller birikimden,kültürden,edep ve irfandan yoksun olarak büyürler,ihtiyarlarımız kimsesiz ve yardıma muhtaç kalır.
Hapishaneler,huzurevleri,tımarhaneler,meyhaneler ağzına kadar dolar.
Bu bağlamda  en temel sosyal kurum olan,halkla iç içe ve doğrudan halkın muhatap olabildiği,şehrin imar ve sosyal yapısına doğrudan etkisi olan belediyelerimize büyük iş düşüyor.
Ve Lütfi Bergen şöyle diyor;
Şehir Sünnettir.’’Medine-Medeniyet” hem “şehir” ve hem de “fıkıhla yaşayan toplumsallık” demektir. Dolayısıyla sünnet;medine-medeniyeti oluşturmayı öncelikli görmelidir. “Şehir sünnettir.” beyanı bunu ifade ediyor. Medine'yi “ahkamın indiği ve tatbik bulduğu belde” şeklinde anlıyoruz. Medine-Şehir, “Cuma kılınan-Pazar kurulan” özelliğiyle pazarın üretenlere  açıldığı beldedir.
Bir diğer husus da şu: Medine-Şehir, muahat-kardeşlik (ahı-ahi) ilkeleriyle birbirine bağlı toplumun inşa ettiği adalet yurdudur. İslâm şehri, küresel mal üretiminin satışa sunulduğu, Müslüman fertlerin tüketici kılındığı, mekânın metalaştırıldığı bir pazar sistemine dönüştürülmemelidir.
İslam şehri, cami etrafında halkalanmış binalar, iki katlı evler toplamı da değildir. “Sünnete uygun yaşamak” konusunun “Müslüman bir topluma erişmek” meselesiyle ilgisinin kurulması gerekliliğine işaret etmekteyiz. “Kentsel düzen”de yaşayan Müslümanların “Daru'l-hicre ve's-Sünne” olan şehri inşa etmeleri gibi öncelikli meseleyi kaybettiğini düşünüyoruz.
Kent, sınıflı bir toplum, gözetleme-denetim toplumu, kapitalist-anamalcı toplum kurma peşindedir. Kent, kölelik üretmektedir. Bu nedenle “kent olmayan” şehre yürümek, şehir inşa etmek, medeniyet (fıkıh-hukuk toplumsallığı) için varolmak, sünneti yaşama cehdinin parçası sayılmalıdır.



Özetle;şehirlerimizi bir ruh üzerine,bir kültür ve medeniyet üzerine inşa etmeli,geçmişimizden aldığımız feyz ile betonlaşmaktan,makineleşmekten şiddetle kaçınmalıyız ve eğer bir diriliş başlatacaksak insanlarımızın gönüllerine tesir edecek,insanlarımıza yeni bir heyecan,yeni bir ruh kazandıracak şehirler inşa etmeliyiz.


Doğan ATLI

Yorumlar