Alperen Gelir Yazdı - Yerli ve Millî Kalem Arif Nihat Asya

Arif Nihat Asya -asıl adıyla Mehmet Arif-, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında iz bırakan şiirlerini millî ruhla kaleme almış bir şairimizdir. 1904 yılında İstanbul’da İnceğiz Köyü’nde son derece yoksul bir ailede gözlerini açtı. Doğduktan dört gün sonra babası vefat etti. Kendisine dedeleri ve halaları baktı. Devletimiz de kendisine sahip çıktı. Babasından üç parça eşya miras kalmıştı; yorgan, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin Marifetname kitabı ve güneş saati. Çok fakir bir öğrenci olarak yüksek tahsilini tamamladı ve yıllar sonra edebiyat öğretmeni oldu. Arif Nihat’ın çok yakını olan şair Yavuz Bülent Bakiler, şairi şöyle anlatıyor:
“Kibirsiz bir şahsiyetti, kılığına kıyafetine dikkat eden bir adam değildi. Kendisi Mevlevî idi. Hz. Mevlânâ’nın yolundan gittiğini söylerdi. Ancak maalesef onun gibi çok değerli fikir ve sanat adamımızı bilmiyoruz. Bugün Türkiye’de bazı şairler, sırf siyasi görüşleri komünizme yakın olması sebebiyle kültür merkezlerine, vakıflara isimleri veriliyor, anma törenleri yapılıyor fakat Arif Nihat Asya, Necip Fazıl Kısakürek gibi değerli fikir adamlarımız geri planda tutulmaya çalışılıyor. Amacımız, Arif Nihat Asya’yı bütün genç nesillere tanıtmak ve sevdirmektir. Çünkü onu tanıtmak ve sevdirmek, asker ordumuzun muharebe meydanlarında kazandıklarını yaşatmak manasına gelir.”
Çocukluğu ve İlk Beyti
Şair, “Ben daha 7 günlükken babam ölmüş, 4 yaşıma girdiğim zaman annemin kısmeti açılmış. Çocukluk ve gençlik yıllarım büyük imkânsızlıklar içinde geçti. Çocukluğumu, Balkan felâketi altüst etti. Sonra Cihan Savaşı ve onun getirdiği yokluklar, sefaletler, ıstıraplar, etkisini uzun yıllar duyurdu.” der. Mustafa Karapınar’ın bir mülakat sırasında “Şiire nasıl başladınız? Niçin ve nasıl devam ettiniz?” şeklindeki sorusuna Arif Nihat, “Birinci Dünya Harbi’nde İstanbul’da Yusuf Paşa Caddesi üzerinde Gülşen-i Maarif Rüştiyesi’nde talebeydim. O zamanlar birtakım destancılar türemişti. Yazdıkları ve yazdırdıkları harp havasına uygun destanları, allı yeşilli kâğıtlara basılmış olarak ve bir ahenkle okuyarak satarlardı. Ben de bunlardan özenip ilk beytimi söyledim: ‘İngiliz’in boşuna gitti her işi  / Türk’e mermi menzili oldu gemisi.  / Görülüyor ki, bunda kafiye pek yok, ama vezin var. Mermi, menzil gibi kelimeler de var. Ve bunu yazan ilkokul üçüncü ve dördüncü sınıf talebesi’...” cevabını verir.
Türkçe Kahramanı
Dürüst karakteri, kibarlığı ve mertliği ile tanınan Arif Nihat Asya, aşk derecesinde vatanını seven, millî ve manevi değerlerine bağlı ve müsamahalı bir mizaca sahip olmasıyla, bulunduğu her çevrede sevilen bir insandı. Geniş anlamda sanatın toplum için yapılması gerektiğini savunan bir şair olan Asya, dar açılı bir fikir telakkisine hizmet etmeyişi, onun millî duygularla hareket eden bir şair olduğuna delalettir. Şiir dili, halk dilinden, herkesin anlayabileceği gerçek bir Türkçeden meydana gelir. Zamanının Türkçeyi en iyi kullanan şairlerinden biridir. Müslüman Türk’ün büyük fetihlerini, insanımızın zarifliğini, askerimizin kahramanlığını inançla söyleyen bir şairimizdir. Bunun en güzel örneğini kendisinin kaleme aldığı “Fetih Marşı” şiirinde görebiliriz.



Dış çevre, tabiat ve göz önündeki âlem kadar iç dünya da şiirlerinde yer bulur. Eski destanlaşmış aşk hikâyelerimizi şiirinde yeni bir üslup ile dile getirir. Divan şairlerine hayrandır ancak Mevlâna’ya muhabbeti daha fazladır. Eski şiirimize, musikimize ve geleneklerimize içten bağlıdır. Fetih ve Fatih için, Kanunî Sultan Süleyman, II. Selim ve II. Sultan Abdülhamit Han için yazdığı şiirler, onun ecdadına olan saygısının açık delilidir. Arif Nihat Asya’da İslami dava ile Türklük şuuru, bir mefkûre çerçevesinde kaynaşmıştır. Şiirinde din büyüklerinin tasavvuf ehlinin hayat hikâyeleri kadar destanlarımız da geniş yer bulur. Memleketçi, milliyetçi ve Anadolu sevdalısı bir şair olarak millî değerlerin ve medeniyetimizin savunulmasında öncü bir konuma geçer.
Serbest şiiri en iyi şekilde kullanabilmiş usta bir şairdir. Onun gerek “Bayrak” gerek “Dua” ve “Naat” gibi şiirleri, serbest ölçüyle yazılmış iz bırakan şiirlerdir. Asya, bu şiirlerinde ustalığını gösteren geleneksel bir yapıyla ve muazzam bir teknikle mısralarını örer. Yerli yerine oturmuş kelime ve mısralar şiirlerindeki uyumu hissettirir. Büyük bir ahenk ve musikinin müşahede edildiği bu şiirlerde, bir mütefekkirin ince dokumasıyla ortaya koyduğu emeği görebiliriz.
Bir mülâkatta kendisine yöneltilen “Türk fikir ve sanat hayatı hakkındaki görüş ve düşünceleri ile günümüzün ve geleceğin sanatçılarına tavsiyeleri” konularını muhteva eden sorulara şu cevabı verir:

“Türk fikir ve sanat hayatı bugün buhran geçirmektedir. Edebiyat örnekleri karşımıza iki ayrı milletin edebiyatları hâlinde çıkmaktadır. Dilleri dahi ayrı gibidir. Maddeci zevkle, mânâcı zevkin soğuk harbi içindeyiz. Mânâcılar, maddenin hakkını kabul etmemektedirler. Aralarını bulmaya imkân yoktur. Ancak, herkes kendine bir taraf seçebilir.”


Dil ve Millet AnlayışıMillet, kendi kültür değerleriyle ayakta kalmaktadır. Kültür değerleri, milleti meydana getiren yapıtaşlarıdır, milletin konuşmuş olduğu dildir. Milletin kültür dünyasında dil, birinci derecede öne çıkıyor. Bütün bunlar bir milleti başka milletlerden farklı kılıyor ve kalabalıkları millet hâline getiriyor. Dile önem verenler milletin en büyük kahramanlarındandır. Büyük bir dil ve üslup sanatkârı olan Arif Nihat, gerek şiirde gerekse nesirde ele aldığı konuları işlerken dili sanatkârane ve titiz bir şekilde kullanır. Milleti meydana getiren manevi unsurlardan birinin de dil olduğunu kabul eden Asya, Türkçenin büyük imparatorluklar kuran bir milletin dili olduğunu, bu yüzden Türkçeleştirdiğimiz her kelimenin Türkçe olduğunu müdafaa eder. Türkçenin zamanla sadeleşeceğine inanır ancak zorlamalara ve gereksiz müdahalelere karşı çıkar. “Bu kelimenin aslı Türkçe değildir.” diyerek yapılan eleştirilerin ve müdahalelerin, dile ve millete büyük bir ihanet olduğu görüşündedir. Kısacası dilin kendine göre sistematiği bulunan bir müessese olduğu bilincindedir. Müdahalelerin olmaması hâlinde Türkçenin zenginliğini göstereceği kanaatini taşır.
“Ezanımdan alışıp tekbîre,
Buldunuz mutluluk, imanımla...
Vatan ettim sizi ey topraklar
Beş vakit damgalayıp alnımla.”
Şerh etmek gerekirse; maddi fetihler yapılır, eğer sen o toprağı beş vakit secdenle damgalayamıyorsan ve ezanlarınla o ortamı vatan kılamıyorsan, manevi fetih gerçekleşmiyorsa orada İslami hassasiyetleri yeşertme şansımız olmaz.
Bugün ülkenin kalkınması ve milletimizin dünya devletleri arasında önemli bir konuma gelmesi, Türkçenin önemini kavramamızdan geçiyor. Türkçenin önemini en iyi kavrayanlardan birisi de benim kanaatime göre Arif Nihat Asya’dır. Bir insanın aklında yeterli miktarda kelime sayısı olmazsa o insan aklını kullanamaz, imanına sahip çıkamaz, bulunduğu ortamda hitabet edemez, demiştir. Bunu da, kültür emperyalizmi yapan ülkelerin uygulamalarından yakayı kurtarmadan, topluluk önünde birkaç cümle kurmanın mümkün olmadığına dayandırmıştır. Arif Nihat Asya, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” sözünün yanına “Hayatta en hakiki mürşit vahiydir.” diye eklemiştir. “Vahiy olmadan biz, aydınlıklara kavuşamayız. Biz, Kur’an’a bakmadan hiçbir meseleyi çözemeyiz. Bu mümkün değildir.” demiştir.
Geleneklerine Sımsıkı Bağlı
Bayrak Şairi Arif Nihat Asya’yı, millî edebiyatın Cumhuriyetten sonra yetişen en güçlü temsilcilerinden biri olarak hatırlıyoruz. Serbest şiire yerli ve millî bir muhteva yükleyen bu müstesna şairimiz, sırf milliyetçi olduğu için 1940’lı yılların yöneticileri tarafından zulme uğradı ve defalarca sürgün edildi. 1950’de DP’den Seyhan Milletvekili oldu. Yeni İstanbul ve Bâb-ı Âli’de Sabah gazetelerinde fıkralar yazdı, 5 Ocak 1975 tarihinde ise ahirete doğdu.
Büyük bir dil ve üslup sanatkârı olan Arif Nihat, eserlerinde tarihimizin, medeniyetimizin âdeta tahlilini çıkarır. Çeşmeler, kubbeler, camiler, savaşlar, zaferler, hat sanatımız, abidevi şahsiyetler, minyatürümüz, mimarimiz, kahramanlarımız, kısacası mazi bütün ihtişamıyla Asya’nın şiirini taçlandırır. Şair, bazen bir akıncı beyi, kimi zaman bir derviştir, bazen de bir bilgedir, oğuz atlısıdır, Selçuklu seyyahıdır, Osmanlı cengâveridir şiirlerinde. Velhasıl, Müslüman Türk’ün karakter timsalidir. Milletimiz için önem arz eden, en çok akıllarda kalan “Bayrak” şiirini ise Adana'nın kurtuluş günü olan 5 Ocak 1937 yılında Adana’da yazdı. Kendisi, bayrak üzerine en güzel şiir yazanların başında geliyor.



Bayrak şairimizi saygıyla ve rahmetle anıyoruz.

Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor
Şehitler tepesi boş değil,
Biri var bekliyor.
Ve bir göğüs, nefes almak için;
Rüzgar bekliyor.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?
Destanını yapmış, kasideye kanmış.
Bir el ki; ahretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer öpsün diye fâniler!
Öpelim temizse dudaklarımız,
Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız.
Rüzgarını kesmesin gövdeler
Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasîdeler.
Geri gitsin alkışlar geri,
Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
Ona oğullardan, analardan dilekler yeter,
Yazın sarı, kışın beyaz çiçekler yeter!
Söyledi söyleyenler demin,
Gel süngülü yiğit alkışlasınlar
Şimdi sen söyle, söz senin.
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor!
Ve bir bayrak dalgalanmak için;
Rüzgar bekliyor!
Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin;
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye? ...


Arif Nihat ASYA



YAZI: ALPEREN GELİR

Yorumlar

Yorum Gönder